5.15.2011

Türk'ün coconut'la ıssız ada imtihanı


Yarışmacılarla 3 gün geçiren Gülşan, ekrana yansımayan detayları tek tek kaleme aldı


Türk'ün coconut'la ıssız ada imtihanı
Adadan döneli neredeyse bir hafta oldu. Alnımda sağlam bir güneş yanığı soyulması ve tişörtümden açıkta kalan yerlerde nezih bir amele yanığım, bacaklarımda para büyüklüğünde sinek ısırığı izleri var ve bu satırları yazarken hâlâ kaşınıyorum.

Üç gün süren ve toplamda 30 saatten fazla uçuş gerektiren seyahat yüzünden hâlâ çok yorgunum. Ama hiç ummadığımız olayların içinde kalıp bir anda "Dominik'ten kavgayı bildiriyor" olmanın verdiği hazzı anlatmak zor.


Ben ve adaya davetli iki gazeteci arkadaşım kendimizi iner inmez çok büyük olayların içinde buluverdik ve televizyonda izlediğiniz kadarıyla çok sert olayların ilk elden tanığı olduk. Şimdi sakin kafayla hem çektiğim fotoğrafları hem de o kavga gürültüde atladığım detayları sizlerle paylaşıyorum. Bir sürü fotoğraf var çektiğim ve paylaşmak istediğim gerekli gereksiz birtakım notlarım. O halde lafı fazla uzatmayayım, sizi hemen sıradaki kutuya alayım. Benim gözümden minik bir Dominik ve Survivor turuna çıkarayım. Üstelik garanti ediyorum benim kadar yorulmayacak ve kaşınmayacaksınız.

Acun: Pascal neden gitti?

Yazıyı yazarken "Neler oluyor Dominik'te" diye Acun'u aradım. Pascal hakkında internette yazılanlara ve reyting için Nihat Doğan'ın gönderilmediği iddialarına bozulmuş. Pascal'ın o adadaki tek arkadaşı olduğunu, onunla maçlar yaptığını, gece dışarı çıktığını ve Pascal'ın da yarışmada çok iyi olduğunu söyledi. "Çok hayranı olduğunu biliyordum ve asıl göndermesem büyük reyting alırdım" diyor ve ekliyor "Hiç de zor değildi Pascal'ı 2 gün sakinleştirip yeniden adaya göndermek. Ve bunun nasıl reyting alacağını herhalde herkes tahmin edebiliyor. Üstelik adada güvenliği sağlayamazdık açıklamam da yanlış anlaşılmış. Pascal güvenliğe tehdit değildi. Onun varlığıyla gerilecek olan ortamda başka bir yarışmacı da olay çıkarabilirdi. Biz bu olayda sinirlerine hâkim olamayıp olay çıkaran tarafı diskalifiye etmeyi tercih ettik..."

Öğleden sonra diskoda coşuyoruz heyy

Programın çekildiği Las Terenas bölgesi Dominik'in belki de en bakir noktası. Buraya İstanbul-Paris-Dominik hattında 17-18 saat süren bir yolculuğun ardından 45 dakikalık bir küçük uçak uçuşuyla geliniyor. Manzaralar tam da 70'li yıllardan aklımızda kalan (Bir örnek, insanın yaşını bu kadar mı ortaya çıkarırmış?) posterler tadında. Bembeyaz kumsallar ve üzerlerinde sulara eğilen upuzun palmiye ağaçları.
Dominik kışı yaşıyor. Hava çoğunlukla kapalı ve çok rüzgârlı. Biz gitmeden günler boyunca yağmur yağmış. Ancak hava açtığı anda sıcaklık 30 derece. Kuru güzel bir hava var. Bu da çok bunaltmıyor insanı.
Adayı dolaşırken karşılaştığım en ilginç görüntü yol kenarı havuzuydu. Yolun kenarına betondan yapılıp içine çakıllar doldurulmuş olan bu yüzme havuzunda gençler oturup şaraplarını açıp kızlı erkekli eğleniyor. Yoldan geçenler filan da kimsenin umurunda değil.
Bölgede otellerin geceliği 40-50 dolar civarında. Burada öyle büyük resort oteller yok. Daha çok butik otel tarzı mekânlar var.
Bölge halkı parasını turizmden kazansa da bu konuda büyük parayı oraları zapt etmiş yabancılar kazanıyor. Mesela bizim kaldığımız otelin sahibi Hollandalıydı. Bölge halkı hayal bile edemeyeceğiniz kadar fakir. Bir kısmı çadır gibi evlerde yaşıyor. Ancak bu çok mutlu olmalarına ve günün büyük bölümünü gündüz diskolarında geçirmelerine engel değil. En sevdikleri aktivite de karaoke!
Bölge halkı öyle fakir ki yurtdışından bağışlarla gelen kullanılmış spor ayakkabıları tamir edip onları giyiyor. Ve bu ayakkabılar kasaba meydanıında 1-5 dolar arası fiyatlarla satılıyor.

Taner'in arkadaşı Meter bu hafta adada

Yarışmanın en sürpriz ismi kim derseniz herkesin buluşacağı isim, Taner olacaktır. Taner'i izlemek kimileri için çok eğlenceli, kimileri içinse berbat bir deneyim ama yine de seven de sevmeyen de Taner'i izliyor. Taner ise her bölümde maceradan maceraya koşmakta bir sakınca görmüyor. Bizim adada izlediğimiz bölümlerden birinde çekime kafasında yapraklarla gelip kendini Sezar olarak tanıtınca tüm ekipte ipler koptu. Defalarca yaptığı Jackass tarzı atlama zıplama hareketleri ise programı izleyen herkesin malumu. Şimdi ise programda yayınlanan görüntüler içinde en popüleri Taner'in Meter isimli arkadaşına verip veriştirdiği ve bir yerinde "Manyak Meter vücudum 5 sene önce senden iyiydi" dediği konuşma. Meter, Taner'in vücut geliştirmeci arkadaşı. Bu ikisi yıllar önce birlikte çalışmış. Ve şimdi Taner, Meter'in kendi Facebook hesabını kullanıp kızlarla takıldığı şüphesine düşmüş durumda. Hatta bunu öğrenmek için kendisine verilen 5 kısa mesaj hakkının birini anne-babasına dördünü de Meter'i haşlamaya harcamış. Bu hafta sonu ise Dominik'te çok ilginç bir buluşma gerçekleşecek. Meter şu anda adada ve Acun iki arkadaşı bir saatlik özel görüşmede barıştırmaya çalışacak. Meter'in bu fotoğrafı önceki gün adada çekildi. Ve ikilinin sürpriz şekilde bir araya geldiği bölüm bu hafta sonu yayınlanacakmış. Ümitlerim bu buluşmanın çok neşeli geçmesi yönünde. Eğer Taner, henüz çok farkında olmadığı büyük şöhreti şımarmadan karşılayabilirse Acun onu farklı programlarda kullanacaktır diye düşünüyorum. Çünkü malzeme çok zengin:)
Yemekler tek kelimeyle berbat. Temel bir lezzet eksikliği var. Ama meyveler mükemmel. Rengârenk ve çok çeşitli tropikal meyve hem çok lezzetli hem de çok orijinal.

Hepimizi ters köşeye yatıran sarılma

Hafta arası HTMAGAZİN ekindeki köşemde yazdığım gibi ben adada özellikle Ebru Destan ve Pascal Nouma arasında bir romantik çekimden şüphelenmiştim. Çünkü kavganın Ebru Destan'a söylenen bir sözden çıkmış olması ve kavga sonrası Pascal'ın Ebru'ya "Caniimmm" (İ harfiyle bozuk aksan yaparak okuyoruz) diyerek tutkuyla sarılması bu fikrimi destekleyen bir kare olmuştu. Ancak Pascal ayrılırken hem konseyde hem de adadaki ayrılık sahnesinde en çok yıkılan, ağlayan ve sarılanın Asena olması kafamı iyice karıştırdı. Tamam Asena belki de adadaki en "delikanlı" isimlerden biri ama özellikle Pascal'ın Asena'ya sarıldıktan sonra tekneye gidip sonra yeniden geri koşup sarılması "Breh, breh, breh" dedirtti bana. Siz onu anladınız zaten...

Kızlar özel günlerde yaprak kullanmıyor

Geçen hafta Hürriyet yazarı arkadaşım Cengiz Semercioğlu'nun köşesinde okuyunca gözlerime inanamadım. Cengiz, muhteşem hayal gücünü kullanıp adadaki kadın yarışmacıların özel günlerinde ped yerine yaprak kullanmak zorunda kaldıklarını yazmıştı. Sayın okur yok öyle bir şey yahu. Prodüksiyon ekibi kadın yarışmacılara bir sağlık paketi veriyor özel günler için. Tamam Survivor ama o kadar da uzun boylu değil.
Bir de şu kadınbayan meselesi var. Biliyorsunuz biz kadınların önemli bir çoğunluğu bayan diye çağrılmaktan hiç hoşlanmıyor. Hatta neden hiç hoşlanmadığımızı anlatan www.bayandegilkadin.com diye bir site bile var. Ancak özellikle Acun tutturmuş bir bayandır gidiyor. Bu konu ile ilgili kendisi ile uzun ve "elektrikli" sohbetler etmemize karşın kendisini bir türlü ikna edemedim. Ben de adaya iner inmez kızları bir tarafa çekip "Arkadaşlar biz bayan değil kadınız, tutturup durmayın ekranda bayan diye" verdim coşkuyu, verdim coşkuyu. En çok Asena ilgilendi meseleyle. Bakalım "bayan" kelimesi zulmü devam edecek mi Survivor'da.

Oradaki muz bildiğimiz muz değil

Aslında yedikleri muzun bizim bildiğimiz anlamda muzla filan ilgisi yok. O yemyeşil şeyi çiğ yemek neredeyse imkânsız. Üstelik bir de ishal yapıyor insanı. Dolayısıyla kızartmak ya da haşlamak dışında yenilmesi mümkün değil. Ancak içme sularını haşlama için kullanmak istemedikleri için tuzlu deniz suyunda haşlıyorlar ve tadı tek kelimeyle BERBAT!
Çok ilginç ama açlıktan daha büyük dertleri vakit geçirmek. Hepsi sürekli vaktin geçmediğinden bahsediyor. Bu nedenle uzun uzun uyumaya alıştırmışlar kendilerini. Battaniyesini alan kıvrılıveriyormuş televizyonda görmediğimiz zamanlarda.
Hepsinin bacaklarında iri sinek ısırık izi var. Aynı izlerden benim bacaklarım ve ellerimde de var şu an. Özellikle yarışmacıların olduğu bölgede dev sinekler var ve ısırdıkları yer günlerce kaşınıyor. Adadan döneli neredeyse bir hafta oldu ama yazıyı yazarken hâlâ hatır hatır kaşınıyorum!

Derya'yı yüzerken izlemek büyük zevk

Adaya giderken en çok görmek istediğim şeylerden biri milli yüzücümüz Derya Büyükuncu'yu yüzerken izlemekti. Karşılaştığımız ilk anda da bunu rica ettim kendisinden. Bir an düşünmedi bile. Tişörtünü çıkarıp takıverdi gözlüklerini attı kendini denize. Gerçekten onu yüzerken izlemek çok keyifli bir deneyim. Yüzerken farklı birine dönüşüyor. Adadaki çekingenliği ve sessizliği gidiyor bir anda. Derya adada en sessiz ve kendini olaylardan uzak tutmaya çalışan tek isim. Kavga anında bile olaya karışmak konusunda ciddi tereddüt yaşadığına şahit oldum. Ama şimdi kızların sığındığı tek erkek ve bu durum onu özellikle duygusal açıdan bunaltıyor gibi geliyor bana. Eğer adadan elenirse bu durum özellikle Asena-Ebru-Özge üçlüsünde ciddi bunalım yaratacak gibi duruyor.

Amerikalılar Survivor'ı Türkiye'de çekmek istiyor

Biz adadayken Survivor formatının sahibi Castaway şirketinin program geliştirme bölümünün başı Julia Click de adada Acun Ilıcalı ve ekibinin konuğuydu. Survivor formatı 1997 yılında bu şirketin ortakları tarafından geliştirilmiş. Şirketin önemli ortaklarından biri de Bob Geldof. Program ilk kez İsveç televizyonunda yayınlanmış. Amerika'da da hâlâ yayınlanıyor. Ve geçen yıl Amerikan Survivor'ını yapan şirketin yetkilileri ülkemize gelip Acun ile bağlantı kurmuş ve programı Türkiye'de çekmek istediklerini belirtmiş. Hatta Acun ve ekibinin daha önce hiç duymadığı bir mekânda karar bile kılmışlar. Ancak geçen sezon çekilememiş. Şimdilerde Amerikan ekibi hayli istekliymiş gelecek sezonu ülkemizde çekmek için. Eğer çekerlerse Acun Medya da Amerikan ekibi ile birlikte prodüksiyona katılacakmış. Bu arada meşhur kavganın çıktığı an Julia da yanımızdaydı. Ve ne kadar korktuğunu, sarsıldığını anlatmaya kelime bulamıyorum. Anlattığına göre bu kadar büyük bir kavga ilk kez yaşanıyormuş Survior'da

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aşağıdan "Anonim" seçeneğini seçerek isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz :)